ATA'nın tokat gibi cevapları.
Ata’mız oldu olası karşısındaki insana saygılı fakat asla hiçbir insanı ezmeye, küçümsemeye çalışmayan bir kişidir.Fakat asla tehtidlere boyun eğmeyip, hataları asabiyet ile karşılamaz..
İngiliz lordu Atatürk’ün daveti üzerine istanbul’a gelir.ingiliz lordu şerefine verilen yemekte servis yapan türk elindeki tepsiyi devirir.herkes büyük bi şaşkınlık içinde kalmıştır ve atatürk’ün ne tepki vereceği beklenirken,Atatürk ingiliz lorduna dönerek:
“HALKIM HERŞEYİ BECERİYOR DA Bİ TEK UŞAKLIĞI BECEREMİYOR”.
—————————————————————————
Günlerden birgün İtalyan büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura davet edilir. O günün muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi: ” Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin Hatay’ı almak istediği kararını size iletmem söylendi.” der. Odada bir an sessizlik olur. Ata büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile başbaşa bırakır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması ve belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak’ın bağlanmasını ister ve Çakmak’a:” Paşa İtalyan dostlarımız Hatay’a gelmek istiyorlar hazır mıyız?” der. Fevzi Çakmak durumu anlar ve ” Biz hazırız Paşam. ” diye yanıtlar. Ata büyükelçiye döner ve: ” Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse Hatay’ı gelibilirler.”
—————————————————————————
SEN KİMSİN ?
Dumlupınar savaşı kazanılmıştır. Düşman askerleri geri çekilmektedir. Afyonkarahisar hatları çözülünce birkaç yunan esiri geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan biri zafer kazanmış kumandanın doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti. Yüzü kendisine yabancı gelmemişti. Üniformasında hiç bir işaret yoktu. Mustafa Kemal’e sordu:
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Kaymakam mı?
- Hayır.
- Miralay mı?
- Hayır.
- Ferik mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz o halde?
- Ben mareşal ve Türk Orduları Başkumandanı’yım. Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunan, kekeler:
- Ben başkumandanın savaş hattına bu kadar yakın bir yerde dolaşmasını işitmiş değilim de…
—————————————————————————
HAKİKİ İNSAN
Atatürk, muhtelif vesilelerle maiyetinde çalışan kimselerin samimiyet ve sadakatlarını imtihan etmesini gayet iyi bilirdi. İnsanların halet-i ruhiyesini, niyet ve emellerini teşhis ve temyiz etmekte şelaleler saçan bir zekaya malikti.
O büyük insan, bir gece Çankaya köşkündeki bir ziyafette devrin vekillerinden maruf bir zata şöyle bir sual sorar:
- Beni hakikaten sever misiniz?
Muhatabı hemen cevabı yapıştırır:
- Sevmek ne kelime Ata’m, taparım!
- Peki her dediğimi de yapar mısınız?
- Derhal
Atatürk, bu söz üzerine belinden tabancasını çıkarır ona uzatır.
- Öyleyse, al tabancamı, sık kafana…
- “Aman Atam” der, herhalde benimle şaka ediyorsunuz. Benim ölmemi istemezsiniz. Meseleyi anlayan Atatürk, yeleleri kabaran bir aslan mehabetiyle dışarıda hizmet eden askeri yanına çağırıp aynı sualleri sorup, cevabını aldıktan sonra tabancasını uzatıp kafasına sıkmasını emreder. Aslan Mehmetçik, bu emri bilatereddüt yerine getirir, fakat kendisine bir şey olmaz. Çünkü, Atatürk, daha önce tabancasındaki merminin kurşununu çıkarmıştır.
İşte o zaman, Atatürk yanındakilere şöyle der:
- Beni ve vatanı seven hakiki insanı gördünüz mü?
Yorum yapılmamış
Henüz yorum yapılmamış.
Comments RSS TrackBack Identifier URI
Yorum yapın